
İnançlı İşlem Nedir ?
Bu çalışmada aşağıdaki soruların cevaplarını bulabilirsiniz.
İnançlı İşlem Nedir?
İnançlı İşlem Nasıl İspat Edilir?
İnançlı İşlem Davalarında Mülkiyet Hakkı ve Şahsi Hak Ayrımı
İnançlı İşlem Davalarında Zamanaşımı Süresi Nedir?
İnançlı İşlem Davalarında Görevli Mahkeme Neresidir?
İnançlı İşlem Nedir ?
Öncelikle İnançlı işlemin ne olduğuna dair açıklama yaparak başlayalım.
İnançlı işlem, yasal mevzuatımızda düzenlenmemiş olmasına karşın doktrinde ve Yargıtay uygulamasında kendisine yer bulmuş bir müessesedir.
İnançlı işlemin tanımını Yüksek Yargı kararları ne şekilde yapmıştır ? Aşağıda bu soruya cevap veren kararlar sunulmuştur.
05.02.1947 tarih 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında inançlı işleme ilişkin şu açıklama yer almaktadır:
inanç sözleşmesi, inanç gösterilene bir hakkın kullanılmasında davranışlarını, inanç gösterenin tespit ettiği amaca uydurmak borcunu yükler. Diğer bir anlatımla, inanç gösterilen kişi, inanç gösteren namına yapılacak bir işlemden sonra, taşınmazın mülkiyetini ona yani inanç gösterene geçirme yükümlülüğü altına girmiştir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde, bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafından verilen bir kararda inançlı işlem ile ilgili şu tanıma yer verilmiştir:
İnançlı işlem, inananın (itimat edenin) bir hakkını belirli bir süre veya amaçla inanılana geçirmeyi, inanılanın da inananın emir ve talimatlarına göre kullanıp amaç gerçekleşince veya süre dolunca hakkı tekrar inanana devretmeyi yüklendiği sözleşmeler olarak tanımlanabilir (Özkaya Eraslan, İnançlı İşlem ve Muvazaa Davaları, Ankara 2004, s. 25).
Yargıtay 14. Hukuk Dairesi tarafından verilen bir başka kararda ise inançlı işlem ile ilgili şu şekilde bir tanımlama yapılmıştır:
İnançlı işlemler, inananın teminat oluşturmak veya yönetilmek üzere mal varlığı kapsamındaki bir şey veya hakkını, inanılana devretmesi ve inanılanın da inanç anlaşmasındaki koşullara uygun olarak inanç konusu şeyi kullanmasını, amaç gerçekleştiğinde ise belirlenen şekilde inanana iade etmesini içeren işlemlerdir.
İnançlı bir işlem ile inanan, sahibi olduğu bir mülkiyet veya alacak hakkını inanılana kazandırıcı bir işlemle devretmekte ancak borçlandırıcı bir sözleşme ile de onu bazı yükümlülükler altına sokmaktadır.
İnançlı işlemin taraflarını, inanan ve inanılan oluşturur.Bir hakkı ya da nesneyi, güvendiği bir kişiye inançlı olarak devreden kimseye “inanan” adı verilir. Devredilen hak veya nesneyi, kendisine ait bir hak olarak kendi yararına, doğrudan doğruya ve dolaylı olarak kullanan kişiye de “inanılan” denir.
İnananın, inanılana inançlı olarak kazandırdığı hak ya da nesne ise “inanç konusu şey” olarak nitelenir.
İnançlı bir işlemde, kazandırıcı işlemin tarafları ile borç doğuran anlaşmanın tarafları aynıdır. İnançlı işlemde inanılan, hakkını kullanırken kararlaştırılan koşullara uymayı, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hak veya nesneyi tekrar inanana (veya onun gösterdiği üçüncü kişiye) devretmeyi yüklenmektedir. İnançlı işlem, kazandırmayı yapan kişiye yani inanana belirli şartlar gerçekleşince, kazandırmanın iadesini isteme hakkı sağlayan bir sözleşmedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.
İnançlı işlem Nasıl İspat Edilir?
Bu hususta Yargıtay 14. Hukuk Dairesi tarafından verilmiş bir karar içeriğinden yapmış olduğumuz alıntıyı aşağıda sunuyoruz:
İnanç sözleşmesi, 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delille kanıtlanabilir.
Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır.
Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, yanlar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) “delil başlangıcı” niteliğinde bir belge varsa 6100 sayılı HMK’nın 202. maddesi uyarınca inanç sözleşmesi “tanık” dahil her türlü delille ispat edilebilir.
Yazılı delil veya “delil başlangıcı” yoksa inanç sözleşmesinin ikrar (HMK m.188) yemin (HMK m. 225 vd) gibi kesin delillerle de ispat edilmesi olanaklıdır. Davacının yemin deliline dayanması halinde mahkemenin davacıya bu hakkını hatırlatması gerekir.
İnançlı İşlem davalarında Yargıtayın şahsi hak ve mülkiyet hakkı ayrımı ile ilgili kararları nelerdir?
Yargıtay kararları incelendiğinde inançlı işlem davalarının tanıkla ispatının mümkün olmadığı, mutlaka yazılı delil şartı arandığı görülmektedir.
Bunun istisnası olarak bir takım şartları sağlayan “yazılı delil başlangıcı” niteliğinde delil bulunması halinde tanık dinlenebileceği kabul edilmektedir. Bu şartların neler olduğu yukarıda sunmuş olduğumuz karar içeriğinde yer almaktadır.
Özellikle Yargıtay 14. Hukuk Dairesi tarafından tesis edilen bazı kararlarda “karşı oy” olarak mülkiyet hakkı ve şahsi hak ayrımı yapıldığı, inançlı işlem konusu olayların mülkiyet hakkına değil de şahsi hakka ilişkin olması halinde de HMK 203 maddesi uyarınca tanık dinlenebileceğine dair kararlar olduğu görülmektedir. Özellikle vurgulamak istiyoruz ki aşağıda yer alan alıntılar KARŞI OY niteliğindedir.
Bu konuda tesis edilmiş örnek iki farklı karşı oy yazısı aşağıda sunulmuştur:
T.C.
YARGITAY
ONDÖRDÜNCÜ HUKUK DAİRESİ
Esas
: 2016/17559
Karar
: 2017/793
Tarih
: 07.02.2017
“Senetle ispat zorunluluğunun istisnaları” kenar başlıklı 203. maddesinin birinci fıkrasının “a” bendinde “(1) Aşağıdaki hâllerde tanık dinlenebilir:
a) Altsoy ve üstsoy, kardeşler, eşler, kayınbaba, kaynana ile gelin ve damat arasındaki işlemler.”,
Hükümlerine yer verilmiştir.
Kanunlarımızda, gerek inançlı işlemi gerekse inanç sözleşmesini doğrudan düzenleyen bir hüküm bulunmamaktadır. İnanç sözleşmesinden kaynaklanan uyuşmazlıkların çözümünde dayanak yapılan 5.2.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında, inançlı işlemin ispatı için yazılı delil aranmış olup, inançlı işlemin geçerliliği için şekil şartı aranmamıştır.
6100 sayılı Kanunun 189. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca, bir hususun belirli delillerle ispatını ancak kanun emredebilir.
Bu hüküm uyarınca, içtihadı birleştirme kararı ile dahi bir hususun belirli bir delille ispatı şart koşulamaz, yargılama ispat konusundaki kanun hükümlerine göre yapılmalıdır.
Öte yandan, uyuşmazlığın çözümünde dayanak yapılan İçtihadı Birleştirme Kararı, konusuyla sınırlı, gerekçesiyle açıklayıcı ve sonuçlarıyla görülmekte olan benzer davalar için bağlayıcıdır. Davacının “mülkiyet hakkına” dayanarak, inançlı işlem iddiasıyla açtığı tapu iptal davası ile “şahsi hakka” dayanarak, inançlı işlem iddiasıyla açtığı tapu iptali davası arasında farklılık bulunmaktadır. Şöyle ki, mülkiyet hakkına dayalı tapu iptal davasında, davaya konu taşınmazın mülkiyetinin önceden davacıda bulunduğu, teminat amacıyla veya başka bir sebeple davalıya devredildiği ve yapılan inanç sözlemesi gereğince taşınmazın mülkiyetinin davacıya iadesi gerekirken, davalı tarafın bu inanç sözleşmesine aykırı davranması nedeniyle iadeye yanaşmadığından tapunun iptali ile davacı adına tescili talep edilmektedir. Davacı taraf, mülkiyetinde bulunan taşınmazı resmi akit ile davalıya devrettiğinden senede karşı tanıkla ispat yasağını düzenleyen HMK’nın 201. maddesi nazara alınarak, taraflar baba-oğul olsalar bile tanıkla ispatın mümkün olamayacağı 1947 tarihli İBK gerekçe gösterilerek, ancak yazılı delille ispatlanabileceği konusunda Yargıtayın istikrarlı kararlı bulunmaktadır.
Davaya konu olay, “mülkiyet hakkına” dayanmayıp, “şahsi hakka” dayalı tapu iptal ve tescil davasıdır. Davacı, mülkiyeti başkasına ait bulunan taşınmazın, bedelinin yarısı kendisi tarafından karşılanmak suretiyle alındığını, üzerindeki 2 Nolu bağımsız bölümün kendisi tarafından yapıldığını, ancak davalı babası ile yaptıkları inanç sözleşmesi gereğince tapusunun kendi üzerine değil babası (davalı) üzerine yapıldığını, aralarında meydana gelen anlaşmazlıklar nedeniyle davalının inanç sözleşmesine aykırı davranışta bulunduğu iddiasında bulunarak finansmanının yarısı kendisi tarafından karşılanan ve alındığı tarihten itibaren kendisinin oturduğu, davalı babası adına kayıtlı bulunan dava konusu bağımsız bölümlerin tapusunun iptali ile adına tescilini talep etmiştir.
02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının, mülkiyet hakkına dayanılarak, inançlı işlem nedeniyle açılan tapu iptal davalarında uygulanabileceği; tapu iptal davasının şahsi hakka dayanması halinde, davalı tarafın iddianın aksini ispat amacıyla senet ileri sürmemesi halinde, bir senedin varlığından ve senede karşı tanıkla ispat yasağından söz edilemeyecektir.”
T.C.
YARGITAY
ONDÖRDÜNCÜ HUKUK DAİRESİ
Esas
: 2017/4168
Karar
: 2017/8145
Tarih
: 06.11.2017
“Mülkiyet hakkına” dayanarak, inançlı işlem iddiasıyla açılan tapu iptal davası ile “şahsi hakka” dayanarak inançlı işlem iddiasıyla açılan tapu iptali davası arasında farklılık bulunmaktadır. Şöyle ki, mülkiyet hakkına dayalı tapu iptal davasında, davaya konu taşınmazın mülkiyetinin önceden davacıda bulunduğu, teminat amacıyla veya başka bir sebeple davalıya devredildiği ve yapılan inanç sözleşmesi gereğince taşınmazın mülkiyetinin davacıya iadesi gerekirken, davalı tarafın bu inanç sözleşmesine aykırı davranması nedeniyle iadeye yanaşmadığından tapunun iptali ile davacı adına tescili talep edilmektedir. Davacı taraf, mülkiyetinde bulunan taşınmazı resmi akit ile davalıya devretmiş ise senede karşı tanıkla ispat yasağını düzenleyen HMK’nın 201. maddesi nazara alınarak, taraflar kardeş olsalar bile resmi sözleşmenin aksi tanıkla ispat edilemez.
Ancak, resmi sözleşmeye konu olan olayların gerçekte farklı olduğu veya resmi sözleşme dışında, taraflar arasında yapılmış gizli bir inanç sözleşmesi bulunduğu iddia edilir ise bu durumun mevcudiyetini aynı kuvvetteki bir delille, yani resmi bir sözleşmeyle ispat edilmesini beklemek hayatın olağan akışına ters düştüğünden, 1947 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararıyla, hiç olmazsa bu durumun yazılı delille ispatlanabilmesine imkân tanınmıştır. Böylece, resmi sözleşmenin aksini ispat yükü zorlaştırılmamış, aksine kolaylaştırılmıştır.
Davacılar, mülkiyeti ait bulunan taşınmazın ihale bedelinin 1/3’ünün kendileri tarafından karşılandığını, ancak yurtdışında bulunmaları nedeniyle davalı kardeşleri ile yaptıkları inanç sözleşmesi gereğince tapusunun kendi üzerlerine değil, kardeşleri olan davalı üzerine yapıldığını, aralarında meydana gelen anlaşmazlıklar nedeniyle davalının inanç sözleşmesine aykırı davranışta bulunduğu iddiasıyla, davalı adına kayıtlı bulunan dava konusu taşınmazın tapusunun 2/3 payının iptali ile 1/3 oranında adlarına tescilini talep etmişlerdir. Davaya konu olay, “mülkiyet hakkına” dayanmayıp, “şahsi hakka” dayalı tapu iptal ve tescil davasıdır. Tapu iptal davasının şahsi hakka dayanması halinde, davalı tarafın iddianın aksini ispat amacıyla senet ileri sürmemesi halinde, HMK’nın 201. maddesi uyarınca bir senedin varlığından ve senede karşı tanıkla ispat yasağından söz edilemeyecektir.
İnançlı İşlem Davalarında Zamanaşımı Süresi Nedir?
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 15.04.2011 Tarih, 2011/13-14 Esas, 2011/189 Karar sayılı ilamında da açıkça değinildiği üzere, on yıllık zamanaşımı süresi inançlı işlemler için de kabul edilmiştir.
İnançlı İşlem Davalarında Görevli Mahkeme Neresidir?
İnançlı işlem davalarında görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesidir.
İstanbul – Gaziosmanpaşa bölgesinde yer alan Deva Hukuk Bürosu dava takibi ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.
Deva Hukuk Bürosu / +90 (212) 537 90 33
Av. Ramazan ALAS / +90 (535) 914 87 10